Güç Eğitilebilir Çocuklar’ı okuduktan sonra zihnimdeki
taşlar tam yerine oturmamıştı, durmadım, Adler’in daha kalınca bir kitabı olan “Yaşamanın
Anlam ve Amacı”nı okudum. İki kitap aslına benzer şeyleri anlatıyor, ama ilki
eğitimcilere yönelik kısa bir özet gibiyken, diğeri daha kapsamlı ve eğer
yeterince sabrınız varsa Adler’in yaklaşımını tam olarak anlamanızı sağlıyor. Adler, yaşamın ilk beş yılında ailemizin bize
yaklaşımıyla dünyaya ilişkin bir şema oluşturduğumuzu ve bu şemanın ömrümüz boyunca
davranışlarımıza yön verdiğini söylüyor. Örneğin, “dünya güvenilir bir yer
değil ve ben sevilmiyorum” şeması geliştiren bir çocuk bütün yaşamına bunu
yansıtacaktır. (Bu yansımalara, her aile ve çocukla yaptığım görüşmede şahit
olup çocukluk yaşantılarımızın muazzam etkisine bakıp hala hayrete düşüyorum.) Çocuğun
yaşamını sağlıklı şekilde sürdürebilmesi için yanlış anlaşılmalarla dolu olmayan bir şema
geliştirmesi, yaşamdaki güçlüklerle baş etmesi için de toplumsal işbirliği
duygusunun, diğer insanlarla bir arada var olabilme ve bir şeyler yapabilme
becerilerinin geliştirilmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre toplumsal işbirliği
yaşanabilir bir dünyanın temelinde yatan şey, aile de okul da çocuğa bunu
kazandırmak için uğraşmalı. Rekabet ve bireysellik yerine yaşamlarımızı
toplumla bütünleştirebildiğimizde anlam bulabiliriz. Doğamızda var olan yetersizlik
duygumuz ve İnsanlar arasındaki ruhsal farklılıkları anlamamızı sağlayacak
anahtar toplumsal iş birliği yeteneğidir. Ona göre insan zayıf ve güçsüz bir
canlı olarak dünyaya gelir. Amaçlarına ulaşması için muhakkak diğer insanlarla
iş birliği yapması gerekir, yoksa yok olup gider.
Adler’in kitaplarında yazdıklarının çok kısa bir özeti olan
bu yazdıklarımı şimdiki zamanlara revize edecek olursam şöyle anlatabilirim
gibi geldi: İnsan ancak başkalarıyla kurduğu ilişkiler yoluyla büyüyebilir, kendini
tanıyabilir, gelişip olgunlaşabilir ve yaşamlarımız anlamına ancak bir arada
var olabileceğimiz bir yol aramakla kavuşur.